Akabe Vakfı

Bizim ufkumuz sadece yeryüzüyle sınırlı değil, insanlık Allah’ın projesidir, biz “ya Rab, ilahi projende bizi de kullan”! diye dua edenlerdeniz.

Kurumsal

Camiamız, İslam binasına Kuran kapısından girmeyi önceler. İnsanın din için değil, dinin insan için gönderildiğini kabul eder, Câmiamız, tecdid, yani yenilenme ehlidir. Ne ki yaratılmıştır o yenilenmeye tabidir, yenilenmek mahlûk olmanın şiarıdır. Onun için eskiyen geçmiş şerîatler yenilenmiş ve son kitap sönmez olarak nazil olmuştur.Din eskimez, ama din dilinin zamana göre yenilenmeye ihtiyacı vardır. Bu bağlamda câmiamız, İslam’ı asrın idrakine söyletme gayretindedir. Niçini nasılın önüne aldık... Onun için nasıl diye sormadan önce, niçin diye sorarız. Nasıl, usûl ve sebeple ilgilidir. Niçin sorusuna aranan cevap ise bilinç inşa etmeye yarar. Nasılı geleneklere yaptırabilirsiniz, ama niçini geleneklere söyletemezsiniz.

Biz, mânayı lafzın önüne alanlardanız. Zira, kelimeler, âyetler ve sûreler, değerini içinde taşıdıklarından alırlar, onun için mânâyı lâfzın imanı biliriz. Biz, tertîli tecvîde önceleriz. Tecvîd lâfzını güzel okumak, tertîl ise mânâsını ‘güzel yaşamak için’ anlamaktır. Câmiamız, vahdeti sosyal tevhid; tefrikayı sosyal şirk kabul eder. Onun için bizi ayrılığa çağıranlara, “sen orada dur!” demişiz. Bizi birleşmeye çağıran herkesi de baş tâcı et- mişiz. Mezhebi, mektebi, cemâati ve asabiyeti takvânın yerine geçirip de üstünlük kabul eden her tür anlayışı reddetmişiz. Yürek devletinin taliplileriyiz. Kılıçla fethedilen yerlerin tüfekle elden çıktığını tecrübe etmişiz. Tarihin iki yatakta aktığını bilmişiz; imamlar ve sultanlar... Ve biz sultanların değil, imamların izini sürenlerdeniz. ‘Salâtımız efendimize desteğimizdir’ diyenleriz. Çünkü piyasada birçok peygamber tasavvuru olduğunu görmüşüz. Uçurulan, buharlaştırılan, göklere çıkarılan ama hayata taşınamayan peygamber tasavvurları!..

Öte tarafta ara kablosu gibi değerlendirilen indirgemeci peygamber tasavvurlarını da görmüşüz! Bu iki aşırı tavır karşısında demişiz ki; biz, Kur’an’ın Muhammed’inin takipçisiyiz... Rasûlullah’ı uçarken değil, hayatın içinde ve insan olarak görmeye hayrân olanlardanız. Bireye karşı şahsiyeti savunanlardanız. Biz şahsiyetimizle var olmayı, birlikte olmanın en güzel yanı nın “akıllı birliktelik” olduğunu; cemâdat değil Allah’ın rahmetinin cemâatle olduğunu ve tek başımıza elmas olmaktansa, birlikte gümüş olmayı tercih ettiğimizi beyân edenlerdeniz.

Takvâyı sorumluluk olarak anlayanlardanız. O zaman “üstün kimdir?” suâline, “kim daha sorumlu davranıyorsa, odur” diyenlerdeniz. Biz insanlığı ve âlemi, Allah’ın projesi olarak görenlerdeniz. Siyâset bilincimizi piramit değil saf düzeninde yapılandırmayı, güce değil liyâkat ve ehliyete itibar etmeyi, mutlak otoritenin Allah’a ait olduğunu sürekli hatırda tutup insanda mutlak erk vehmet-memeyi, kim yaparsa yapsın zulme karşı çıkmayı, kim olursa olsun adaletle davranmayı, insanlığın lider toplumu olduğumuzun bilinciyle ümmet adımızla müte- nasip olarak anne şefkatiyle davranmayı, hayatın nesnesi değil öznesi olmayı, siyaseti ufuk sahibi adil ve azimli şahsiyetler eliyle icra etmeyi önemsiyoruz.

Bizim ufkumuz sadece yeryüzüyle sınırlı değil, insanlık Allah’ın projesidir, biz “ya Rab, ilahi projende bizi de kullan”! diye dua edenlerdeniz.Hakikat, merhamet, adalet, meşveret ve maslahat ortak değerleri üzerinde maruf iyinin ve münker kötünün kabul edildiği bir insanlık ailesini hedefleyen insanlarız. İnsan, vahye göre “en güzel kıvamda” yaratılmış ve “yeryüzünün halifesi” kılınmıştır; yani yeryüzünü imar görevi insana verilmiştir. Sahip olmaya değil, şahit olmaya gönderilmişiz. Rabbimizin “De ki: ‘Benim tüm istek ve arzum, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Alemlerin Rabbi olan Allah’a armağan olsun” emrini hayat düsturu edinenlerdeniz.
Akabe Camiası tüm kurum ve kuruluşlarıyla birlikte, faaliyetlerinin her aşamasında “eksende insan, tavırda denge, tasarrufta ihtiyaç” ilkelerine riayet etmeyi şiar edinmiştir. Akabe hareketinin yola çıktığı ilk günden bu yana titizlikle riayet ettiği ve bundan sonra da özenle gözeteceği bu temel ilkeleri kısaca şu şekilde izah edebiliriz:

A.   EKSENDE İNSAN

Cenab-ı Hak her şeyi insana, insanı da yanız kendisine tahsis etmiştir. Allah’ın vaz’ ettiği bu ilkeyi zedeleyici her türlü tavır ve davranıştan uzak durmak şiarımızdır.

Mevcudatın ekseni olan Allah, tüm kâinatı mahlûkatın ekseni olan insanın hizmetine sunmuştur. Dolayısıyla insanı kuruma, davaya, insana… kısaca Allah’tan başka hiçbir şeye alet etmemek; bilakis tüm bunları insanın mutluluğuna adamak; insanı faaliyetlerin değil faaliyetleri insanın hizmetine sunmak, ‘her âdem bir âlem’ hakikatini unutmamak önceliğimizdir.

En değerli yatırım da insana yapılan yatırımdır.

1. Eğitim ve davet çalışmalarına öncelik vermek şiarımızdır. Vakıf, dernek, televizyon, dergi, okul vb. tüm kurum ve kuruluşlar eğitim ve davet çalışmalarına hizmet edecek şekilde tasarlanmalıdır. Yaygın, örgün, özgün ve özel eğitim alanları oluşturarak; insanımızı vahye uygun ‘bilgilendirmeyi, bilinçlendirmeyi, birleştirmeyi ve bütünleştirmeyi’ önemsiyoruz.

2. Yürek devleti kurmayı ve yürek fetihleri yapmayı devlet kurmaya ve fetih yapmaya öncelemek şiarımızdır.

3. Kur’an’ın öngördüğü aktif iyi olarak,aşkaidiyet ve adanmışlık sahibi insanlar olmayı şiar edindik. Aşkı olmayanın fedakârlık yapamayacağını, aidiyeti olmayanın kök salamayacağını, varlığını varlıkların en değerlisi olan Allah’a adamayanın harcanacağını düşünüyoruz.

4. Umutuyum ve ufuk sahibi olmak ve hep birlikte uzağa bakarak, vahyin insanlığın yegâne umudu olduğunun bilinciyle, uyum içindehedefe yürümek şiarımızdır.

B. TAVIRDA DENGE

Adalet ve itidal bakışımızın ve hareketimizin mihenk taşıdır. İnsanı, eşyayı ve olayları değerlendirip yorumlarken adilve mutedilolmak şiarımızdır. Çabamız Allah Rasulü’nün sünnetini bölüştürmeden, birini diğerine feda etmeden, emir ve yasaklardaki Kur’ani öncelik sırasını bozmadan vahye uygun, dengeli bir hayat sürmektir. Bu da ancak;

  • Yürek, kafa ve bilek;

  • Duygu, düşünce ve eylem;

  • İrfan, beyan ve burhan

dengesini sağlayarak gerçekleştirilebilir.

5. Asla bağlı usûl’ geliştirerek dinimizin değişkenleriyle sabitelerini birbirine karıştırmamayı şiar edindik. Böylece dinin değişkenleri alanında içtihat başta olmak üzere tüm imkânlardan faydalanmayı, bu çerçevede fikrî, ilmî, ictimaî ve sınaî üretim yapmayı, atalarımızın ocağından külü değil közü taşımayı, hissî değil ilmî dindarlığı öne çıkarmayı usûlümüz olarak benimsiyoruz. Tüm fikriyat ve faaliyetlerimizde niyetin, gayenin ve yöntemin vahye uygun olmasına riayet etmeyi usûl edindik.

6.   Üslûp olarak; fıkıhçı değil fıkıhlı, cemaatçi değil cemaatli, mezhepçi değil mezhepli, asabiyeti değil ümmeti önceleyen, şahıs merkezli değil kadro merkezli ve tek taassubu hakikat olan bir üslûp takip etmeyi benimsiyoruz.

7.   Şûra ile hareket etmek şiarımızdır. Konunun ilgilileriyle istişare ederek, ortak akıl ile hareket etmenin vahyin öğrettiği bir terbiye olduğunun bilincindeyiz. İstiğfar sadedinde zaman zaman hareketi özeleştiriye açmayı,  değerlerimize olan güvenimizin bir göstergesi ve yenilenmek için bir fırsat olarak görüyoruz.

8.   Müminlerin kardeşliği ilkesine titizlikle riayet etmek şiarımızdır. Ümmetin vahdeti için; birliği zedeleyecek tavır ve davranışlardan uzak durmak, kendi varlığımızı başka yapıların yokluğu üzerine bina etmemek, kardeşlerimizle rekabet değil dayanışma duygusuyla/hukukuyla hizmet üretmek, meşru çalışmaları takdir etmek, her yapıyı kendi tanımıyla kabul etmek, kimseyi dışlamamak ve itidalli davranmak gerektiğine inanıyoruz.

C.   TASARRUFTA İHTİYAÇ

Tüm tasarrufların temelinde ihtiyaç bulunmalıdır. İhtiyaçtan doğmayan bir tasarruf lükstür, dolayısıyla israftır. Bize bahşedilen zaman, mekân, sağlık, bilgi, kurum, konum, enerji, ilişki vb. imkânları kullanırken önce ihtiyaç olup olmadığını sormalıyız. İhtiyaç olmayan tasarruflardan uzak durmak şiarımızdır.

9.   Yeni bir din dili oluşturmanın ve ahlâkı temel alan; iman, ibadet ve muamelatın bu temel üzerinde yükseldiği Kur’ani bir din algısını oluşturmanın elzem olduğuna inanıyoruz.

10.   Tarih bilincini oluştururken sultanlardan değil imamlardan yana olmayı, gücün sözüne değil sözün gücüne inanmayı, İslami hareketi bir ideoloji ve ütopya olarak değil amel-i salih olarak görmeyi ve tarihin öznesi olma bilinciyle yaşamayı gerekli görüyoruz.

11.   Siyaset bilincimizi piramit değil saf düzeninde yapılandırmayı, güce değil liyakat ve ehliyete itibar etmeyi, mutlak otoritenin Allah’a ait olduğunu sürekli hatırda tutup insanda mutlak erk vehmetmemeyi, kim yaparsa yapsın zulme karşı çıkmayı, kim olursa olsun adaletle davranmayı, insanlığın lider toplumu olduğumuzun bilinciyle ümmet adımızla mütenasip olarak anne şefkatiyle davranmayı, hayatın nesnesi değil öznesi olmayı, siyaseti ulema eliyle inşa, ufuk sahibi adil ve azimli şahsiyetler eliyle icra etmeyi önemsiyoruz.
 
EKSENDE İNSAN

Mevcudatın ekseni olan Allah’ın, tüm kâinatı mahlûkatın ekseni olan insanın hizmetine sunduğuna iman ederiz. Dolayısıyla insanı insana, kurumlara, maddi değerlere, ideallere kısaca Allah’tan başka hiçbir şeye adamamak; bilakis tüm bunları insanın mutluluğuna adamak; insanı faaliyetlerin değil faaliyetleri insanın hizmetine sunmak derdiyle hareket ederiz.


TAVIRDA DENGE

Vahye uygun dengeli bir hayat kaygısı taşır; insanı, eşyayı, olayları, ‘kurumları, sosyal olguları değerlendirip yorumlarken Adaletli ve İtidal sahibi “akıllar olmaya çabalarız. Emir ve yasaklarda Kur’an-i ölçüleri aşmayıp, Allah Rasulü’nün Sünneti’ni ayrıştırmayıp, yeryüzünde adil ve mutedil olabilmek için çalışırız.

TASARRUFTA İHTİYAÇ

“Yiyin için ama israf etmeyin; çünkü O israf edenleri sevmez. (Araf 7/31)” ayetini mihenk bilip tüketirken ihtiyaç kadarını meşru kabul ederiz. Allah’ın bize tahsis ettiği zaman, mekan, sağlık, bilgi, enerji gibi tüm maddi ve manevi değerleri kullanırken amacının Allah için olup olmadığını sorgular, ihtiyaç kadarını kullanırız.
 
Akabe Vakfı’nın temelleri, 1980’li yılların başlarında Kayseri’nin Develi ilçesinde Mustafa İslâmoğlu hocamızın öncülüğünde atıldı. “Şahsiyetli insan yetiştirmek” derdiyle çıkılan bu yolda ilk somut adım olarak öğrenci eyleri açıldı.

1989 yılında bir avuç gönüllünün cesaretiyle bismillah denilen bu yolculuğun rotası, vahyin mesajını evrensel vizyonda yayabilmek amacıyla İstanbul’a çevrildi.

Akabe, 1990 yılı İtibariyle vakıf hüviyetini alarak faaliyetlerini resmi bir zeminde sürdürmeye başladı. 1992 yılında Mustafa İslâmoğlu hocamız vakıf merkezinde 16 yıl boyunca sürecek olan “Tefsir Dersleri” nin startını vererek Kur’ani bakış açısına sahip akılların inşa edileceği bir süreci başlattı. Tefsir Dersleri Vahyin ışığında bir Hayat ve Vahyin aydınlattığı bir Dünya tasavvuruyla 2008 yılının Haziranına kadar Pazar günleri kesintisiz bir şekilde devam etti ve ‘Hitamuhu Misk’ isimli son ders ile Kur’an-ı Kerim’in Tefsiri tamamlandı. 1994 yılında tefsir derslerinin bereketi hissedilir hale geldi ve Topkapı Ulubatlıdaki, şu an hali hazırda hizmete açık olan Akabe Vakfı merkez binası inşaatı tamamlandı.

Bu yıllar içerisinde Mustafa İslâmoğlu hocamızın öncülüğünde yürütülen “Vahiy Merkezli Hayat” tasavvuru, birçok gönül insanının gerek emek, gerek fikri, gerekse maddi destekleriyle bir dizi sosyal projeye dönüştü. Özgün eğitim faaliyetleri, sesli görüntülü yayınlar, sosyal ve insani yardım faaliyetleri gibi başlıklar altında yürütülen proje ve faaliyetler sayesinde Türkiye ve Dünya genelinde birçok şehirden kişi ve gruplar ile iletişime geçilmesi sağlandı. Bu vesileyle farklı coğrafyalarda, kardeş dernek ve vakıfların kurulmasıyla, dalga dalga hayat bulan “Vahiy Merkezli Hayat” tasavvuru her geçen gün inşa edildiği temeller üzerinde yükselmeye devam ediyor.

2005 yılında Akabe gönüllülerinin öncülüğünde “Hilal Televizyonu” kuruldu. ‘Ekrana Gelen İyi Fikir’ sloganıyla çıkış yapan ve her ne koşulda olursa olsun temiz ekran ilkesinden vazgeçmeyen Hilal Televizyonu ‘insanlık adına yeni ve daha iyi bir senaryonun yazılmasına katkıda bulunmak için’ yayınına devam ediyor.

2007 yılında yine Akabe gönüllülerinin öncülüğünde “Yardımeli Derneği kuruldu. ‘İhtiyaçtan Doğan Bir Şefkat Hareketi’ sloganıyla yola çıkan dernek, “Veren El ile Alan El Arasında Hayır Köprüsü” oldu. Yardımeli “Karnıyla Birlikte Kafasını ve Kalbini de Doyur” ilkesini kendisine şiar edinerek çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.

2008 yılında yine Akabe camiasının öncülüğünde “Kur’an’i Hayat Dergisi” kuruldu. Kur’an’i hayat yayın ilkelerinden taviz vermeden, iki ayda bir olmak üzere yayın hayatına düzenli devam etmektedir.

2012 yılına gelindiğinde, insanlara Kur’an’ın mesajını doğru bir şekilde iletebilmek amacıyla “Kur’an Halkaları” projesi hayat buldu. Kur’an Halkaları Akabe’nin yetiştirdiği gönüllülerin öncülüğünde çalışmalarına devam etmektedir.

Vakfımızın faaliyetleri ve projeleri gönüllülerimizin gayretleriyle her geçen gün artarak devam etmektedir.